-
1 ayak diremek
проти́виться, упо́рствовать -
2 ayak diremek
v. insist, shuffle one's feet, balk, balk at, baulk, jib, refuse, shuffle -
3 ayak diremek
pê dan erdê -
4 ayak diremek
to put one's foot down -
5 ayak
ayak <- ğı> Fuß m; Tier Pfote f, Huf m; Gestell n, Ständer m; Pfeiler m einer Brücke; Bein n; Maß Fuß (30,5cm); Tempo n, Gangart f; Flussarm m, Zustrom m; Abfluss m (eines Sees); Reim m; Abschnitt m (eines Rennens);ayak altında kalmak zertrampelt werden;ayak atmak ausschreiten; betreten (-e A);ayak ayak üstüne atmak die Beine übereinander schlagen;ayak bağı fig Klotz m am Bein;ayak basmak allg betreten (-e A); bei seiner Meinung bleiben;ayak değiştirmek den Tritt wechseln;ayak diremek hartnäckig sein;ayak işi Besorgungen f (eines Laufburschen usw);ayak tedavisi ambulante Behandlung;ayak uydurmak Tritt fassen; sich anpassen (-e D);ayağa düşmek herunterkommen;-i ayağa kaldırmak jemanden auf die Beine bringen; fig aufrütteln; aufwiegeln;-in -e ayağı alışmak einen Ort usw regelmäßig aufsuchen;ayağı bağlı gebunden, verheiratet;(kendi) ayağıyla gelmek aus eigenem Antrieb kommen;-in ayağına düşmek jemandem zu Füßen fallen;-in ayağına ip takmak jemanden in Misskredit bringen;-in ayağına kadar gelmek sich zu jemandem bequemen;-in ayağına gelmek fig jemandem in den Schoß fallen;-in ayağını çelmek jemandem ein Bein stellen (a fig);-den ayağını kesmek keinen Fuß mehr setzen (in A); jemanden abwimmeln;ayağını çabuk tutmak schnell machen;ayakta auf den Beinen; im Stehen; MED ambulant;ayakta durmak (auf den Beinen) stehen;ayakta kalmak keinen Sitzplatz bekommen;ayakta tedavi MED ambulante Behandlung;ayağı uğurlu Glücksbringer m (Person) -
6 diremek
diremek: ayak diremek trotzen -
7 ayak
нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)* * *озвонч. -ğı1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу
ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь
ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь
ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру
ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу
arka ayak — за́дняя нога́
ön ayak — пере́дняя нога́
yalın ayak — босико́м
2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я3) прито́к реки́4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма5) шагayak sesi — зву́ки шагов
ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу
6) ступе́нькаotuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек
7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)8) ри́фма ( в фольклоре)••ayağı kayana yol gösteren çok olur — посл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время
ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)
ayağının bastığı yerde ot bitmiyor — погов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т
ayağını yorganına göre uzatmak — погов. по одёжке протя́гивай но́жки
- ayakta- ayaktan
- ayağını alamamak
- ayağı alışmak
- ayağının altına almak
- ayaklar altına almak
- ayağının altına karpuz kabuğu koymak
- ayağının altında
- ayak altında dolaşmak
- ayakların altında dolaşmak
- ayak atmak
- ayak atmamak
- ayak bağı
- ayağının bağını çözmek
- ayağını bağlamak
- ayağına bağ vurmak
- ayak basmak
- ayak basmamak
- ayağına çabuk
- ayağına çağırmak
- ayağını çekmek
- ayağını denk almak
- ayağını denk basmak
- ayak diremek
- ayak divanı
- ayağına dolaşmak
- ayağına dolanmak
- ayağı düşmek
- ayağına düşmek
- ayağı düze basmak
- ayağına geçirmek
- ayağına gelmek
- ayakları geri geri gitmek
- ayağına getirmek
- ayağına gitmek
- ayağı ile gelmek
- kendi ayak ile gelmek
- ayağına ip takmak
- ayak işi
- ayağına kadar gelmek
- ayağa kaldırmak
- ayağa kalkmak
- ayağına kapanmak
- ayağına iniyor
- ayaklarına kara su iniyor
- ayağını kaydırmak
- ayağını kesmek
- ayak kirası
- ayağının pabucunu başına giymek
- ayağının pabuçu olamamak
- ayağına sıkı
- ayağı suya ermek
- ayak sürtmek
- ayağı şaşmak
- ayağına taş değmek
- ayağı taşa dokunmak
- ayağının tozuyla
- ayağının tozu üstünde
- ayakta tutmak
- ayaklarının ucuna basarak
- ayağı uğurlu
- ayağı üzenğide
- ayağı yere değmemek
- ayakları yere değmemek
- ayağı yerden kesilmek
- bir ayağı çukurda
- bir ayağı öbür dünyada -
8 ayak
"1. foot. 2. leg. 3. base, pedestal, footing. 4. treadle (of a sewing machine). 5. shaft (of a loom). 6. tributary. 7. outlet (of a lake). 8. step (in stairs). 9. gait, pace. 10. folk poetry rhyme; rhyme word. 11. foot (measure). 12. intersection between two lines or between a line and a plane. -ta 1. standing, on one´s feet. 2. excited, aroused. 3. med. ambulatory. -tan (satış) (selling meat) on the hoof (as opposed to butchered meat). -ını alamamak 1. /dan/ to be unable to refrain (from). 2. to be unable to use one´s feet (because of pains or because they have gone asleep). -ı alışmak /a/ to make a habit of going to. -ını altına almak to sit on one´s leg. -ının altına almak /ı/ 1. to beat, give a beating (to), thrash. 2. to ignore, transgress, violate. 3. to push aside (something useful). -lar altına almak /ı/ to trample on, disregard. -ının altına karpuz kabuğu koymak /ın/ to scheme to get (someone) fired. -ının altında olmak (for a view) to be spread out beneath one. -ının/-larının altını öpeyim. colloq. For God´s sake. - atmak 1. /a/ to go (to) for the first time. 2. to take a step. - atmamak /a/ not to go to; to stay away from. - ayak üstüne atmak to cross one´s legs. - bağı 1. impediment, hindrance, hobble, fetter. 2. person who creates an obligation and responsibility. -ının bağını çözmek /ın/ 1. to divorce (one´s wife). 2. to free (someone) to act. -ına bağ olmak /ın/ to hinder (one). -ına bağ vurmak/-ını bağlamak /ın/ to hinder. - basmak /a/ 1. to arrive (at), enter. 2. to begin, enter, start (a job). - basmamak /a/ not to go to; to stay away from. -lar baş, başlar ayak oldu. colloq. The first have become last, the last first./The social order is reversed and upstarts are in charge. - bileği 1. ankle. 2. anat. tarsus. -ları birbirine dolaşmak to stumble over one´s own feet. -ına çabuk quick, quick to come and go. -ını çabuk tutmak to hurry, walk quickly. -ına çağırmak /ı/ to call (someone) into one´s presence. -ını çekmek /dan/ to stop going to (a place). -ına çelme takmak /ın/ 1. to trip up. 2. to prevent (another´s) success. -ını çıkarmak to take off one´s shoes. - değiştirmek to get into step by changing one´s foot (in marching). -ını denk/tetik almak to be on one´s guard. -ını denk basmak to be careful, be wary. - diremek to insist, put one´s foot down. -ına dolanmak/dolaşmak 1. to crowd around and create confusion. 2. /ın/ to obstruct. 3. to boomerang, recoil on oneself. -ı dolaşmak 1. to trip over one´s own feet. 2. to get flustered and do something wrong. -ları dolaşmak to trip on one´s feet, get one´s feet tangled up. -ında donu yok, fesleğen ister/takar başına. colloq. She likes to show off regardless of her poverty. -ta duramama astasia. -ta durmak to stand, remain standing. -a düşmek to have outsiders meddling in (a matter). -ı düşmek /a/ to drop in on (a place, a house), visit while passing by. -ına düşmek /ın/ to beg, implore. -ı düze basmak to get over the hard part of something. -a fırlamak to jump to one´s feet. - freni foot brake. -ına geçirmek /ı/ to pull on (one´s trousers). -ına (kadar) gelmek /ın/ 1. to make (someone) a personal visit (as an act of deference). 2. (for any desired thing) to come to (one) by itself. -ları geri geri gitmek to go reluctantly, drag one´s feet. -ına getirmek /ı/ to have (something or someone) brought to one. -ına gitmek /ın/ to make (someone) a personal visit (as an act of deference). -ını giymek to put on one´s shoes. (kendi) -ı ile gelmek 1. to come on one´s own initiative. 2. to fall into one´s lap. -ına ip takmak /ın/ to backbite. - işi errands and small deeds. - izi footprint. -a kaldırmak /ı/ 1. to upset, excite (a group). 2. to incite, stir up (a group) to rebellion. -a kalkmak 1. to stand up, get up, rise to one´s feet. 2. to recover and get out of bed. 3. to get excited, be aroused. -ta kalmak 1. to be left without a seat. 2. to remain standing; to have lasted. -ına/-larına kara su/ sular inme -
9 упорствовать
ayak diremek,direnmek* * *ayak diremek, direnmek -
10 put one's foot down
ayak diremek, yasaklamak* * *(to be firm about something: I put my foot down and refused.) dayatmak, ayak diremek -
11 پافشاری کردن
ayak diremek; diretmek -
12 артачиться
inat etmek,ayak diremek* * *несов.; сов. - заарта́читься, разг.( упрямиться) inat etmek; ayak diremek -
13 упираться
bastırmak; ayak diremek* * *несов.; сов. - упере́ться1) bastırmak; dayamakон встал, упёршись рука́ми в зе́млю — ellerini toprağa bastırarak kalktı
2) перен., разг. ( упрямиться) ayak diremek; dayatmak -
14 настаивать
ısrar etmek* * *I несов.; сов. - настоя́ть Iısrar etmek; üstelemek; direnmek; diretmek; ayak diremekон настоя́л на своём — ısrar edip / direnip istediğini yaptırabildi
II несов.; сов. - настоя́ть IIони́ наста́ивали, чтобы я оста́лся — kalmam için üstelediler
( приготовлять водный настой трав) enfüzyonunu yapmak -
15 стоять
1) врз durmak; dikilmekстоя́ть на нога́х — ayakta durmak
стоя́ть на рука́х — eller üstünde durmak, amuda kalkmış olmak
шкаф стои́т на ме́сте — dolap yerinde duruyor
ча́йник стои́т на столе́ — çaydanlık masadadır / masada duruyor
ребёнок уже́ стои́т / научи́лся стоя́ть — bebek basıyor / tay duruyor artık
часть пассажи́ров стоя́ла — yolcuların bir kısmı ayakta idi
ну что ты стои́шь передо мно́й?! — ne dikilip duruyorsun karşımda?!
стоя́ть на посту́ / на часа́х — nöbet beklemek
у них там стои́т часово́й — oraya bir nöbetçi dikmişlerdi
он стоя́л к нам спино́й — sırtı bize dönüktü
су́дно стоя́ло на я́коре — gemi demirli bulunuyordu / demirlemişti
суда́, стоя́щие у прича́ла — rıhtıma yanaşık gemiler
кора́бль стои́т в порту́ — gemi limanda yatıyor
стоя́ть на чьем-л. пути́ — перен. birinin yolu üstüne dikilmiş olmak
он всё ещё стоя́л у двере́й — halâ kapı önünde dikiliyordu
2) ( бездействовать) durmakчасы́ стоя́ли — saat durmuştu
стро́йка стои́т — yapı tatil edilmiş durumdadır
дела́ стоя́т — işler yerinde sayıyor
те́хника не стои́т на ме́сте — teknik yerinde saymaz
3) врз (находиться, существовать) olmak, bulunmak; durmakперед до́мом стои́т то́поль — evin önünde bir servi var
го́род стои́т на Во́лге — şehir Volga üzerindedir
до тех пор, пока́ стои́т э́тот го́род... — bu şehir durdukça...
храм стои́т с деся́того ве́ка — tapınak onuncu yüzyıldan beri ayaktadır
4) (быть, иметь место) olmak; geçmekстоя́л тума́н — sis vardı
стоя́ло ле́то — mevsim yazdı
ле́то стоя́ло сухо́е — yaz kurak geçiyordu
стоя́ла хоро́шая пого́да — havalar iyi geçiyordu
стоя́л по́лдень — vakit öğle idi
со́лнце стоя́ло у нас над голово́й — güneş tepemize dikildi
в до́ме стоя́ла тишина́ — ev sessizlik içindeydi
по вечера́м там стои́т шум, гвалт — akşamları orada bağırma çağırmadır gider
5) перен. karşı karşıya / yüz yüze olmak; karşısında olmakстоя́ть перед диле́ммой — ikilem karşısında olmak
перед на́ми стои́т тру́дная зада́ча — zorlu bir görevle karşı karşıyayız
стоя́щие перед на́ми тру́дности — yüz yüze olduğumuz güçlükler
стоя́щие перед на́ми зада́чи — önümüzdeki görevler, yüz yüze olduğumuz görevler
6) перен. ( защищать) korumak, savunmak; bir şeyden yana olmakстоя́ть за де́ло ми́ра — barış davası için savaşım vermek
••стоя́ть во главе́ — başında olmak, başını çekmek
стоя́ть у вла́сти — iktidar başında olmak / bulunmak
кто стои́т за э́тим преступле́нием? — bu cinayetin ardında / arkasında kimler var?
стоя́ть на своём — ayak diremek
он до сих пор стои́т у меня́ перед глаза́ми — halâ gözümün önünden gitmiyor
стоя́ть у поро́га — eşikte beklemek
на докуме́нте стои́т и твоя́ по́дпись — belgede senin de imzan var
на пове́стке стоя́т два вопро́са — gündemde iki sorun var
у неё в глаза́х стоя́ли слезы — gözleri dolu dolu idi
-
16 hold one's own
yerini korumak, aynı kalmak, dayanmak, başabaş kalmak, başabaş olmak* * *(to be as successful in a fight, argument etc as one's opponent: His opponents tried to prove his arguments wrong but he managed to hold his own.) dayanmak, ayak diremek -
17 insist
v. dayatmak, ısrar etmek, tutturmak, ayak diremek, diretmek, üzerinde durmak, kararlı olmak* * *1. israr et 2. ısrar et* * *[in'sist]1) ((with that or on) to state, emphasize, or hold firmly to (an opinion, plan etc): He insists that I was to blame for the accident; I insisted on driving him home.) ısrar etmek, direnmek2) ((often with on or that) to demand or urge: He insists on punctuality/obedience; She insisted on coming with me; He insisted that I should go.) diretmek, kesinlikle istemek•- insistent -
18 jib
n. flok yelkeni, vinç kolu————————v. ayak diremek, inatla geri geri gitmek, direnmek, istememek* * *seren* * *[‹ib]1) (a three-cornered sail on the front mast of a ship.) flok yelkeni2) (the jutting-out arm of a crane.) vinç kolu -
19 refuse
adj. istenmeyen, işe yaramaz, döküntü, süprüntü————————n. döküntü, kırpıntı, süprüntü, çöp, artık, atık————————v. reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, izin vermemek, ayak diremek, direnmek, karşı koymak, kaçınmak* * *reddet* * *I [rə'fju:z] verb1) (not to do what one has been asked, told or is expected to do: He refused to help me; She refused to believe what I said; When I asked him to leave, he refused.) reddetmek2) (not to accept: He refused my offer of help; They refused our invitation; She refused the money.) kabul etmemek3) (not to give (permission etc): I was refused admittance to the meeting.) reddetmek•- refusalII ['refju:s] noun(rubbish; waste material from eg a kitchen.) çöp -
20 shuffle
n. ayaklarını sürüme, sürtünerek gitme, karma, karıştırma, yer değiştirme, elden ele dolaştırma, kem küm etme, kaçamak cevap verme————————v. ayaklarını sürümek, ayak diremek, kâğıtları karmak, sürtünerek gitmek, karıştırmak, karman çorman etmek, sözü değiştirmek, kem küm etmek, ağız yapmak, sakınmak, kaytarmak, yerinde duramamak, kıpırdanmak, elden ele dolaştırmak, kaçırmak* * *1. karıştır (v.) 2. karıştırmak (n.)* * *1. verb1) (to move (one's feet) along the ground etc without lifting them: Do stop shuffling (your feet)!; The old man shuffled along the street.) ayaklarını sürüyerek yürümek2) (to mix (playing-cards etc): It's your turn to shuffle (the cards).) karmak, karıştırmak2. noun(an act of shuffling: He gave the cards a shuffle.) karma, karıştırma
- 1
- 2
См. также в других словарях:
ayak diremek — bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak İlle seni evine kadar geçireceğim diye ayak diriyor. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
direnmek — nsz Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda karşı koymak, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek Çantayı almak isterlerse sakın direnme, ver. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
diretmek — nsz Direnmek, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek Annesi ile ablası adamın kaçırılacak bir kısmet olmadığını öne sürerek evlenmesi için diretiyorlardı. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaramazlaşmak — nsz Çocuk söz dinlememek, rahat durmamak, yasak edilen şeyleri yapmakta ayak diremek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ısrar etmek — 1) bir konuda, bir düşüncede sürekli direnmek, ayak diremek Siz benim usule bakın diye ısrar ediyordu. Ç. Altan 2) çok istemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
inat etmek — direnmek, diretmek, ayak diremek Umarım ki o da çocukça inatlar etmez, bu iş de böylece bitmiş olur. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
taannüt etmek — direnmek, inat etmek, ayak diremek … Çağatay Osmanlı Sözlük
DA'VÂ — Takib edilen fikir, iddia. * Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. * Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek. * Mes ele. * İnat. Ayak diremek. * Cenab ı Hak tan hayır ve… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük