Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

ayak diremek

  • 1 ayak diremek

    проти́виться, упо́рствовать

    Türkçe-rusça sözlük > ayak diremek

  • 2 ayak diremek

    v. insist, shuffle one's feet, balk, balk at, baulk, jib, refuse, shuffle

    Turkish-English dictionary > ayak diremek

  • 3 ayak diremek

    pê dan erdê

    Türk-Kürt Sözlük > ayak diremek

  • 4 ayak diremek

    to put one's foot down

    İngilizce Sözlük Türkçe > ayak diremek

  • 5 ayak

    ayak <- ğı> Fuß m; Tier Pfote f, Huf m; Gestell n, Ständer m; Pfeiler m einer Brücke; Bein n; Maß Fuß (30,5cm); Tempo n, Gangart f; Flussarm m, Zustrom m; Abfluss m (eines Sees); Reim m; Abschnitt m (eines Rennens);
    ayak altında kalmak zertrampelt werden;
    ayak atmak ausschreiten; betreten (-e A);
    ayak ayak üstüne atmak die Beine übereinander schlagen;
    ayak bağı fig Klotz m am Bein;
    ayak basmak allg betreten (-e A); bei seiner Meinung bleiben;
    ayak değiştirmek den Tritt wechseln;
    ayak diremek hartnäckig sein;
    ayak işi Besorgungen f (eines Laufburschen usw);
    ayak tedavisi ambulante Behandlung;
    ayak uydurmak Tritt fassen; sich anpassen (-e D);
    ayağa düşmek herunterkommen;
    -i ayağa kaldırmak jemanden auf die Beine bringen; fig aufrütteln; aufwiegeln;
    ayağa kalkmak aufstehen; Kranker wieder auf die Beine kommen; meutern; (-e) vor jemandem aufstehen;
    -in -e ayağı alışmak einen Ort usw regelmäßig aufsuchen;
    ayağı bağlı gebunden, verheiratet;
    (kendi) ayağıyla gelmek aus eigenem Antrieb kommen;
    ayağına dolaşmak fig auf jemanden zurückfallen; am Vorankommen hindern;
    -in ayağına düşmek jemandem zu Füßen fallen;
    -in ayağına ip takmak jemanden in Misskredit bringen;
    -in ayağına kadar gelmek sich zu jemandem bequemen;
    -in ayağına gelmek fig jemandem in den Schoß fallen;
    -in ayağını çelmek jemandem ein Bein stellen (a fig);
    -den ayağını kesmek keinen Fuß mehr setzen (in A); jemanden abwimmeln;
    ayağını çabuk tutmak schnell machen;
    ayakta auf den Beinen; im Stehen; MED ambulant;
    ayakta durmak (auf den Beinen) stehen;
    ayakta kalmak keinen Sitzplatz bekommen;
    ayakta tedavi MED ambulante Behandlung;
    ayağı uğurlu Glücksbringer m (Person)

    Türkçe-Almanca sözlük > ayak

  • 6 diremek

    Türkçe-Almanca sözlük > diremek

  • 7 ayak

    нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)
    * * *
    озвонч. -ğı
    1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)

    ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу

    ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь

    ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь

    ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру

    ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу

    arka ayak — за́дняя нога́

    ön ayak — пере́дняя нога́

    yalın ayak — босико́м

    2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я
    3) прито́к реки́
    4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма

    ayak sesi — зву́ки шагов

    ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу

    6) ступе́нька

    otuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек

    7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)
    8) ри́фма ( в фольклоре)
    ••

    ayağı kayana yol gösteren çok olurпосл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время

    ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)

    ayağının bastığı yerde ot bitmiyorпогов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т

    ayağını yorganına göre uzatmakпогов. по одёжке протя́гивай но́жки

    - ayaktan
    - ayağını alamamak
    - ayağı alışmak
    - ayağının altına almak
    - ayaklar altına almak
    - ayağının altına karpuz kabuğu koymak
    - ayağının altında
    - ayak altında dolaşmak
    - ayakların altında dolaşmak
    - ayak atmak
    - ayak atmamak
    - ayak bağı
    - ayağının bağını çözmek
    - ayağını bağlamak
    - ayağına bağ vurmak
    - ayak basmak
    - ayak basmamak
    - ayağına çabuk
    - ayağına çağırmak
    - ayağını çekmek
    - ayağını denk almak
    - ayağını denk basmak
    - ayak diremek
    - ayak divanı
    - ayağına dolaşmak
    - ayağına dolanmak
    - ayağı düşmek
    - ayağına düşmek
    - ayağı düze basmak
    - ayağına geçirmek
    - ayağına gelmek
    - ayakları geri geri gitmek
    - ayağına getirmek
    - ayağına gitmek
    - ayağı ile gelmek
    - kendi ayak ile gelmek
    - ayağına ip takmak
    - ayak işi
    - ayağına kadar gelmek
    - ayağa kaldırmak
    - ayağa kalkmak
    - ayağına kapanmak
    - ayağına iniyor
    - ayaklarına kara su iniyor
    - ayağını kaydırmak
    - ayağını kesmek
    - ayak kirası
    - ayağının pabucunu başına giymek
    - ayağının pabuçu olamamak
    - ayağına sıkı
    - ayağı suya ermek
    - ayak sürtmek
    - ayağı şaşmak
    - ayağına taş değmek
    - ayağı taşa dokunmak
    - ayağının tozuyla
    - ayağının tozu üstünde
    - ayakta tutmak
    - ayaklarının ucuna basarak
    - ayağı uğurlu
    - ayağı üzenğide
    - ayağı yere değmemek
    - ayakları yere değmemek
    - ayağı yerden kesilmek
    - bir ayağı çukurda
    - bir ayağı öbür dünyada

    Türkçe-rusça sözlük > ayak

  • 8 ayak

    "1. foot. 2. leg. 3. base, pedestal, footing. 4. treadle (of a sewing machine). 5. shaft (of a loom). 6. tributary. 7. outlet (of a lake). 8. step (in stairs). 9. gait, pace. 10. folk poetry rhyme; rhyme word. 11. foot (measure). 12. intersection between two lines or between a line and a plane. -ta 1. standing, on one´s feet. 2. excited, aroused. 3. med. ambulatory. -tan (satış) (selling meat) on the hoof (as opposed to butchered meat). -ını alamamak 1. /dan/ to be unable to refrain (from). 2. to be unable to use one´s feet (because of pains or because they have gone asleep). -ı alışmak /a/ to make a habit of going to. -ını altına almak to sit on one´s leg. -ının altına almak /ı/ 1. to beat, give a beating (to), thrash. 2. to ignore, transgress, violate. 3. to push aside (something useful). -lar altına almak /ı/ to trample on, disregard. -ının altına karpuz kabuğu koymak /ın/ to scheme to get (someone) fired. -ının altında olmak (for a view) to be spread out beneath one. -ının/-larının altını öpeyim. colloq. For God´s sake. - atmak 1. /a/ to go (to) for the first time. 2. to take a step. - atmamak /a/ not to go to; to stay away from. - ayak üstüne atmak to cross one´s legs. - bağı 1. impediment, hindrance, hobble, fetter. 2. person who creates an obligation and responsibility. -ının bağını çözmek /ın/ 1. to divorce (one´s wife). 2. to free (someone) to act. -ına bağ olmak /ın/ to hinder (one). -ına bağ vurmak/-ını bağlamak /ın/ to hinder. - basmak /a/ 1. to arrive (at), enter. 2. to begin, enter, start (a job). - basmamak /a/ not to go to; to stay away from. -lar baş, başlar ayak oldu. colloq. The first have become last, the last first./The social order is reversed and upstarts are in charge. - bileği 1. ankle. 2. anat. tarsus. -ları birbirine dolaşmak to stumble over one´s own feet. -ına çabuk quick, quick to come and go. -ını çabuk tutmak to hurry, walk quickly. -ına çağırmak /ı/ to call (someone) into one´s presence. -ını çekmek /dan/ to stop going to (a place). -ına çelme takmak /ın/ 1. to trip up. 2. to prevent (another´s) success. -ını çıkarmak to take off one´s shoes. - değiştirmek to get into step by changing one´s foot (in marching). -ını denk/tetik almak to be on one´s guard. -ını denk basmak to be careful, be wary. - diremek to insist, put one´s foot down. -ına dolanmak/dolaşmak 1. to crowd around and create confusion. 2. /ın/ to obstruct. 3. to boomerang, recoil on oneself. -ı dolaşmak 1. to trip over one´s own feet. 2. to get flustered and do something wrong. -ları dolaşmak to trip on one´s feet, get one´s feet tangled up. -ında donu yok, fesleğen ister/takar başına. colloq. She likes to show off regardless of her poverty. -ta duramama astasia. -ta durmak to stand, remain standing. -a düşmek to have outsiders meddling in (a matter). -ı düşmek /a/ to drop in on (a place, a house), visit while passing by. -ına düşmek /ın/ to beg, implore. -ı düze basmak to get over the hard part of something. -a fırlamak to jump to one´s feet. - freni foot brake. -ına geçirmek /ı/ to pull on (one´s trousers). -ına (kadar) gelmek /ın/ 1. to make (someone) a personal visit (as an act of deference). 2. (for any desired thing) to come to (one) by itself. -ları geri geri gitmek to go reluctantly, drag one´s feet. -ına getirmek /ı/ to have (something or someone) brought to one. -ına gitmek /ın/ to make (someone) a personal visit (as an act of deference). -ını giymek to put on one´s shoes. (kendi) -ı ile gelmek 1. to come on one´s own initiative. 2. to fall into one´s lap. -ına ip takmak /ın/ to backbite. - işi errands and small deeds. - izi footprint. -a kaldırmak /ı/ 1. to upset, excite (a group). 2. to incite, stir up (a group) to rebellion. -a kalkmak 1. to stand up, get up, rise to one´s feet. 2. to recover and get out of bed. 3. to get excited, be aroused. -ta kalmak 1. to be left without a seat. 2. to remain standing; to have lasted. -ına/-larına kara su/ sular inme

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > ayak

  • 9 упорствовать

    ayak diremek,
    direnmek
    * * *
    ayak diremek, direnmek

    Русско-турецкий словарь > упорствовать

  • 10 put one's foot down

    ayak diremek, yasaklamak
    * * *
    (to be firm about something: I put my foot down and refused.) dayatmak, ayak diremek

    English-Turkish dictionary > put one's foot down

  • 11 پافشاری کردن

    ayak diremek; diretmek

    Farsça-Türkçe sözlük > پافشاری کردن

  • 12 артачиться

    inat etmek,
    ayak diremek
    * * *
    несов.; сов. - заарта́читься, разг.
    ( упрямиться) inat etmek; ayak diremek

    Русско-турецкий словарь > артачиться

  • 13 упираться

    bastırmak; ayak diremek
    * * *
    несов.; сов. - упере́ться
    1) bastırmak; dayamak

    он встал, упёршись рука́ми в зе́млю — ellerini toprağa bastırarak kalktı

    2) перен., разг. ( упрямиться) ayak diremek; dayatmak

    Русско-турецкий словарь > упираться

  • 14 настаивать

    ısrar etmek
    * * *
    I несов.; сов. - настоя́ть I
    ısrar etmek; üstelemek; direnmek; diretmek; ayak diremek

    он настоя́л на своём — ısrar edip / direnip istediğini yaptırabildi

    они́ наста́ивали, чтобы я оста́лся — kalmam için üstelediler

    II несов.; сов. - настоя́ть II

    Русско-турецкий словарь > настаивать

  • 15 стоять

    1) врз durmak; dikilmek

    стоя́ть на нога́х — ayakta durmak

    стоя́ть на рука́х — eller üstünde durmak, amuda kalkmış olmak

    шкаф стои́т на ме́сте — dolap yerinde duruyor

    ча́йник стои́т на столе́ — çaydanlık masadadır / masada duruyor

    ребёнок уже́ стои́т / научи́лся стоя́ть — bebek basıyor / tay duruyor artık

    часть пассажи́ров стоя́ла — yolcuların bir kısmı ayakta idi

    ну что ты стои́шь передо мно́й?! — ne dikilip duruyorsun karşımda?!

    стоя́ть на посту́ / на часа́х — nöbet beklemek

    у них там стои́т часово́й — oraya bir nöbetçi dikmişlerdi

    он стоя́л к нам спино́й — sırtı bize dönüktü

    су́дно стоя́ло на я́коре — gemi demirli bulunuyordu / demirlemişti

    суда́, стоя́щие у прича́ла — rıhtıma yanaşık gemiler

    кора́бль стои́т в порту́ — gemi limanda yatıyor

    стоя́ть на чьем-л. пути́ — перен. birinin yolu üstüne dikilmiş olmak

    он всё ещё стоя́л у двере́й — halâ kapı önünde dikiliyordu

    часы́ стоя́ли — saat durmuştu

    стро́йка стои́т — yapı tatil edilmiş durumdadır

    дела́ стоя́т — işler yerinde sayıyor

    те́хника не стои́т на ме́сте — teknik yerinde saymaz

    3) врз (находиться, существовать) olmak, bulunmak; durmak

    перед до́мом стои́т то́поль — evin önünde bir servi var

    го́род стои́т на Во́лге — şehir Volga üzerindedir

    до тех пор, пока́ стои́т э́тот го́род... — bu şehir durdukça...

    храм стои́т с деся́того ве́ка — tapınak onuncu yüzyıldan beri ayaktadır

    4) (быть, иметь место) olmak; geçmek

    стоя́л тума́н — sis vardı

    стоя́ло ле́то — mevsim yazdı

    ле́то стоя́ло сухо́е — yaz kurak geçiyordu

    стоя́ла хоро́шая пого́да — havalar iyi geçiyordu

    стоя́л по́лдень — vakit öğle idi

    со́лнце стоя́ло у нас над голово́й — güneş tepemize dikildi

    в до́ме стоя́ла тишина́ — ev sessizlik içindeydi

    по вечера́м там стои́т шум, гвалт — akşamları orada bağırma çağırmadır gider

    5) перен. karşı karşıya / yüz yüze olmak; karşısında olmak

    стоя́ть перед диле́ммой — ikilem karşısında olmak

    перед на́ми стои́т тру́дная зада́ча — zorlu bir görevle karşı karşıyayız

    стоя́щие перед на́ми тру́дности — yüz yüze olduğumuz güçlükler

    стоя́щие перед на́ми зада́чи — önümüzdeki görevler, yüz yüze olduğumuz görevler

    6) перен. ( защищать) korumak, savunmak; bir şeyden yana olmak

    стоя́ть за де́ло ми́ра — barış davası için savaşım vermek

    ••

    стоя́ть во главе́ — başında olmak, başını çekmek

    стоя́ть у вла́сти — iktidar başında olmak / bulunmak

    кто стои́т за э́тим преступле́нием? — bu cinayetin ardında / arkasında kimler var?

    стоя́ть на своём — ayak diremek

    он до сих пор стои́т у меня́ перед глаза́ми — halâ gözümün önünden gitmiyor

    стоя́ть у поро́га — eşikte beklemek

    на докуме́нте стои́т и твоя́ по́дпись — belgede senin de imzan var

    на пове́стке стоя́т два вопро́са — gündemde iki sorun var

    у неё в глаза́х стоя́ли слезы — gözleri dolu dolu idi

    Русско-турецкий словарь > стоять

  • 16 hold one's own

    yerini korumak, aynı kalmak, dayanmak, başabaş kalmak, başabaş olmak
    * * *
    (to be as successful in a fight, argument etc as one's opponent: His opponents tried to prove his arguments wrong but he managed to hold his own.) dayanmak, ayak diremek

    English-Turkish dictionary > hold one's own

  • 17 insist

    v. dayatmak, ısrar etmek, tutturmak, ayak diremek, diretmek, üzerinde durmak, kararlı olmak
    * * *
    1. israr et 2. ısrar et
    * * *
    [in'sist]
    1) ((with that or on) to state, emphasize, or hold firmly to (an opinion, plan etc): He insists that I was to blame for the accident; I insisted on driving him home.) ısrar etmek, direnmek
    2) ((often with on or that) to demand or urge: He insists on punctuality/obedience; She insisted on coming with me; He insisted that I should go.) diretmek, kesinlikle istemek
    - insistent

    English-Turkish dictionary > insist

  • 18 jib

    n. flok yelkeni, vinç kolu
    ————————
    v. ayak diremek, inatla geri geri gitmek, direnmek, istememek
    * * *
    seren
    * * *
    [‹ib]
    1) (a three-cornered sail on the front mast of a ship.) flok yelkeni
    2) (the jutting-out arm of a crane.) vinç kolu

    English-Turkish dictionary > jib

  • 19 refuse

    adj. istenmeyen, işe yaramaz, döküntü, süprüntü
    ————————
    n. döküntü, kırpıntı, süprüntü, çöp, artık, atık
    ————————
    v. reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, izin vermemek, ayak diremek, direnmek, karşı koymak, kaçınmak
    * * *
    reddet
    * * *
    I [rə'fju:z] verb
    1) (not to do what one has been asked, told or is expected to do: He refused to help me; She refused to believe what I said; When I asked him to leave, he refused.) reddetmek
    2) (not to accept: He refused my offer of help; They refused our invitation; She refused the money.) kabul etmemek
    3) (not to give (permission etc): I was refused admittance to the meeting.) reddetmek
    II ['refju:s] noun
    (rubbish; waste material from eg a kitchen.) çöp

    English-Turkish dictionary > refuse

  • 20 shuffle

    n. ayaklarını sürüme, sürtünerek gitme, karma, karıştırma, yer değiştirme, elden ele dolaştırma, kem küm etme, kaçamak cevap verme
    ————————
    v. ayaklarını sürümek, ayak diremek, kâğıtları karmak, sürtünerek gitmek, karıştırmak, karman çorman etmek, sözü değiştirmek, kem küm etmek, ağız yapmak, sakınmak, kaytarmak, yerinde duramamak, kıpırdanmak, elden ele dolaştırmak, kaçırmak
    * * *
    1. karıştır (v.) 2. karıştırmak (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to move (one's feet) along the ground etc without lifting them: Do stop shuffling (your feet)!; The old man shuffled along the street.) ayaklarını sürüyerek yürümek
    2) (to mix (playing-cards etc): It's your turn to shuffle (the cards).) karmak, karıştırmak
    2. noun
    (an act of shuffling: He gave the cards a shuffle.) karma, karıştırma

    English-Turkish dictionary > shuffle

См. также в других словарях:

  • ayak diremek — bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak İlle seni evine kadar geçireceğim diye ayak diriyor. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • direnmek — nsz Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda karşı koymak, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek Çantayı almak isterlerse sakın direnme, ver. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • diretmek — nsz Direnmek, ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek Annesi ile ablası adamın kaçırılacak bir kısmet olmadığını öne sürerek evlenmesi için diretiyorlardı. N. Cumalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yaramazlaşmak — nsz Çocuk söz dinlememek, rahat durmamak, yasak edilen şeyleri yapmakta ayak diremek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ısrar etmek — 1) bir konuda, bir düşüncede sürekli direnmek, ayak diremek Siz benim usule bakın diye ısrar ediyordu. Ç. Altan 2) çok istemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • inat etmek — direnmek, diretmek, ayak diremek Umarım ki o da çocukça inatlar etmez, bu iş de böylece bitmiş olur. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taannüt etmek — direnmek, inat etmek, ayak diremek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • DA'VÂ — Takib edilen fikir, iddia. * Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi. * Hakkı olanın iddia etmesi. Kendini haklı görüp veya zannedip üstün fikirlilik iddia etmek. * Mes ele. * İnat. Ayak diremek. * Cenab ı Hak tan hayır ve… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»